3 Şub 2012

Çaykovski ne yaşamış?

Her nekadar planım tarih sırası ile yazmaktı desemde, bugün içimden Çaykovski yazmak geldi. Sanırım en sevdiğim olduğunu saklamak pek mümkün değil :) Sevmeyen var mı aramızda ?
Çoğumuzun Çaykovski hakkında sahip olduğu çeşitli birçok bilgi var. Geçen sene birkez daha hepimize Çaykovski dedirten Black Swan gibi filmlerin, Çaykovski eserlerine yaptıkları değişik yorumlar da...
Gelin şimdi hep beraber temiz bir sayfa açalım.

Çaykovski kimdir?

Çaykovski 1840 senesinde doğmuş, Romantik Dönem bestecisi olarak ün yapmış, belkide dünyaca en ünlü Rus bestecisidir. Hatta, Rusya'da ünü hakkında şöyle bir tez var. Haftanın yedi günü büyük bir konser salonunda, Çaykovski konserleri programlamış olalım. 7 gün boyunca salonlar sürekli dolu olur diyorlar. Denemişler mi, okadarını bilemiyorum.

Ağırlıklı baleleri ile tanınmasına rağmen, opera, senfoni, oda müziği ve enstrümental gibi farklı tarzlarda da eserleri vardır. Hatta bazı dini eserleri bile var. Kendisini Rus beşleri adı verilen, Rus klasik müziği kurucularından ayıran özelliği ise, senfoni bestecisi olarak kabul görmüş olması ve aldığı batıya yönelik eğitimidir. Birçok farklı alanda çalışmış olması nedeni ile, Çaykovski'nin kendi neslinin en üretken bestecisi olduğuna inanılır. Bu konuda da pek alçak gönüllü olduğunu söyleyemem. Kendinden oldukça gururlanarak ''hayatta olupta önünde başımı eğeceğim bir besteci yoktur'' diyebilecek kadar iddialıymış.

Çaykovski'nin hayatı oldukça dramatik. Müziğe karşı yeteneği oldukça erken fark ediliyor ama ailesinin ısrarı üzerine, St. Petersburg'ta hukuk okumaya başlıyor. Çaykovski, hassas bir çocukluk geçirmesine rağmen (buarada çocukluğunda kendisine 'çıtkırıldım çocuk' yada 'camdan çocuk' gibi isimler takılmış)
isteme&başarma gücünün önemli bir ispatı. 1862 senesinde hukuktan sonra, St. Petersburg konservatuarına girerek, istediği eğitimi alıyor. Sonrasında ise, hepimizin bildiği popüler başarılı eserler sıra sıra geliyor. Mezuniyet çalışması ise 'Mutluluk' kantanatı. Hayatı boyunca aradığı tek şey..

Malesef işindeki başarı özel hayatına pek yansımamış bir insan Çaykovski. Öncelikle eşcinsel olduğu söylenir ve bunu yaşadığı zamanda dile getiremenin verdiği bir sıkıntı içerisindedir. Dahası mutsuz bir evlilik yapar ve ayrılır. Sonraki yıllarda zengin bir dul ile yaşadığı 13 senelik ilişkisinde ise, dul Nadejda Von Meck ile hiç karşılaşmaz ve kendisinden sadece para yardımı alır. Tüm bunlar alt alta geldiğinde, Çaykovski ciddi bir depresyon geçirir. (Buarada Çaykovski zaten dönem dönem sürekli depresyona giriyormuş)
Bu yaşadığı sıkıntıları sözlere tam anlamı ile döktüğü zaman, Patetik Senfonisini bestelediği döneme denk geliyor;

'Tarifsiz bir melankoliyi sürekli içinde taşıyorum. Öyle bir duygu ki, kelimeler ile açıklanamaz. Korkuyla karışık, ne olduğunu ancak şeytan bilebilir...' diyor Çaykovski.

İşte tam bu nedenle Çaykovski'nin intihar ettiğine inanılır. Ama resmi olarak, koleradan öldüğü söylenmektedir.

Çaykovski bu kadar melankolik diye eserleri de hep melankolik olacak diye düşünüyor insan, değil mi? Ama en son balesi 'Fındıkkıran' bu düşünceyi bir kenara atıyor. Aynı Mozart gibi yaşama sevinci dolu müziklerde yazabileceğini ispatlamış bizlere.

Peki Çaykovski'nin eserlerinin başında neler gelir ? Kuğu gölü, Uyuyan güzel ve Fındıkkıran balelerini sayarak başlayalım. Klasik :) Balelerde bu kadar başarılı olmasının nedeni belkide Çaykovski'nin ''Bale, senfoni gibi bir yapıttır'' sözünün altında saklı olabilir..kimbilir.
Puşkin'in Eugen Onegin'inde yaptığı lirik opera ise en ünlü operasıdır. Toplam 10 opera yazmıştır. Diğer önemli bir operası, Maça kızı'dır.
Sekiz senfonisi içerisinde kendisini en iyi anlatan senfoni ise, 4. senfonidir çünkü Çaykovski, bu eserinde insanın kötü kader ve talih ile mücadelesini yansıtmaya çalışır. Bu kendinin bezdiren duyguları aşan ve içine düştüğü krizi atlatan bir insanın müziğidir. En son senfonisi ise, Patetik adı ile bilenen 6.senfonisidir.

Rusya'da sanata ve sanatçıya olan saygıya hayranım. Çaykovski öldüğünde, İmparator 3.Aleksandr'ın söylediği söz bunun tam bir ispatı. ''Kontlarımız, baronlarımız çok, Çaykovski ise bir''...
Bundan güzel bir anlatım olabilir mi? Keşke, dünyanın her yerinde, sanata tutum böyle olabilse...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder